201903.15
0
0

Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Davasına Etkisinin İncelenmesi

Bir haksız fiilin aynı zamanda suç teşkil etmesi haline hem ceza hem de hukuk yargılaması söz konusu olabilir. Bu takdirde, hukuk hâkimi tazminat davasını görürken, ceza hukuku kurallarıyla ve özellikle ceza mahkemesinin vermiş olduğu beraat ve mahkûmiyet kararıyla bağlı olup olmadığı önem arz eder. Bu makalenin konusu da ceza hukuku kurallarının ve ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesi kararlarına etkisi olup olmadığıdır.

Türk Borçlar Kanunu hukuk hâkiminin bağımsızlığını madde 74 ile şu şekilde düzenlemiştir; “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.

Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

Maddeyi yakından incelemek gerekirse ilk olarak ceza hukuku ile medeni hukuk arasındaki ilişkiyi incelemeyi gerektirmektedir. Kural olarak, ceza ve hukuk mahkemesi kararları karşılıklı olarak birbirini etkilemez. Çünkü hukuk ve ceza davalarının yapısı, konuları, amaçları, kanıtları değerlendirme ve yargılama yöntemleri birbirinden farklıdır. Ancak, bazı durumlarda ceza ve hukuk mahkemesi kararları birbirini etkileyebilir.

Hükümden de anlaşıldığı üzere; her şeyden önce hukuk hâkimi kusurun varlığı, derecesi yönünden ve failin ayırt etme gücü olup olmadığına karar verebilmek için ceza hukukunun isnat kabiliyetine ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Ancak ceza mahkemesinde kusurlu kabul edilerek mahkûm edilen bir kimse, hukuk mahkemesinde tamamen kusursuz kabul edilemez. Durum zararın miktarının tayini yönünden de aynıdır.

Hukuk mahkemesi hâkimi, failin temyiz kudretine sahip olup olmadığını, kusuru bulunup bulunmadığını “Medeni Hukuk” esaslarına göre tayin etmelidir. Bu durumda Medeni Kanun hükümlerine göre kusur varsa ve temyiz kudretine sahip olduğu tespit edilirse, buna uygun tazminata hükmedecektir.

Her ne kadar maddenin lafzından çıkan anlama göre hukuk hâkimi kusur, temyiz kudreti tayini ve beraat kararıyla bağlı olmadığı anlaşılıyorsa da maddeyi kanunun amacına göre yorumlamak gerekir. Buna göre; hukuk hâkimi haksız fiilin tüm unsurlarını bağımsız olarak inceler ve beraat ya da mahkûmiyet kararı fark etmeksizin somut olaya göre karar verebilecektir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin bağımsızlığından bahsedebiliriz.

Ceza hukuku normlarının, özellikle maddede de belirtildiği üzere kusurun belirlenmesi konusunda hukuk hâkiminin bağımsız olduğu kesindir. Bunun yanı sıra fiil, illiyet bağı ve hukuka aykırılık unsurları her ne kadar madde 74’te belirtilmemişse de sözü geçen madde deki sayım tüketici olmayıp sadece örnek niteliğindedir. Bu nedenle tam bir bağımsızlık tanınmıştır hukuk hakimine. Bir örnek vermek gerekirse; ceza hukukunda isnat kabiliyeti ile hukuki sorumluluğu gerektiren ayırt etme gücü birbirinden farklı kavramlardır. Türk Ceza Kanun’una göre 12 yaşından küçüklerin ceza ehliyeti yoktur. Fakat hukuk mahkemesi hâkimi somut olaya göre, haksız fiilin şatları oluştu ise, 12 yaşında küçük kimseye dahi tazminata hükmedebilir. Bu durumda hâkim medeni hukuka göre temyiz kudretini ve kusur oranını belirlemektedir.

Keza, ceza hukukuna göre akıl hastalarına ceza verilemezken haksız fiile ilişkin hukuk davasında hakkaniyet gereği tazminata hükmedilebilmektedir. Bu iki hukuk dalında kavramların farklı anlamları taşıması sebebi ile yargılama sonucu doğacak sonuç değişebilmektedir. Bunun en temel sebebi ise; medeni hukukta objektif kusur teorisinin kabul edilmiş, ceza hukukunda ise sübjektif hukuk teorisinin kabul edilmiş olmasıdır. Bu yönden medeni hukuktaki kusur ölçüsü ceza hukukuna oranla daha katıdır.

Her ne kadar somut olayı değerlendirmede hukuk hakimi bağımsız olsa da failin kimliğinin tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı ilke olarak hukuk hakimini bağlar.

Bir haksız fiil aynı zamanda suç teşkil etmesi sebebi ile ceza mahkemesin tarafından verilen beraat kararı, tazminat davasında hukuk hâkimini bağlamayacağı BK mad.74 ile ifade edilmiştir. Bu ifade, fiilin suç teşkil etmediği veya illiyet bağının bulunmadığı gerekçeleri ile verilen mahkûmiyet kararları bakımından uygundur. Zira fiil suç teşkil etmese de medeni hukuk açısından hukuka aykırı olabilir ve illiyet bağı ceza hukukunda medeni hukuktan farklı yorumlanmaktadır.

Ancak sanığa isnat edilen fiili işlemediği gerekçesi ile ceza mahkemesinde verilen beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaması kabul edilemez. Bu durum doktrinde de tartışılmaktadır. Oğuzman ve Fikret Eren’in savunduğu ve baskın olan görüşe göre; “delil yetersizliğine” dayanan beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaz. Ancak Turgut Uygur’a göre, beraat kararı maddi bir olguyu tespit ediyorsa, bu karar hukuk hâkimi içinde bağlayıcıdır.

Hukuk hâkimi beraat kararı ile bağlı olmadığı hallerde, ceza ilamından farklı bir sonuca varma sebeplerini gerekçeli olarak kararında izah etmelidir.

Mahkûmiyet halinde ise; doktrinde baskın görüşe göre, mahkûmiyet kararının tazminata hükmedecek hâkimi bağlayacağı kabul edilmektedir.[1] Aynı şekilde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23.09.2004 tarihli 2004/6883 E. ve 2004/8761 K. sayılı kararında:

 “Borçlar Kanununun 53. maddesi uyarınca hukuk hâkimi, haksız fiil failinin kusurlu olup olmadığına ve temyiz kudretinin var olup olmadığına karar verirken ceza hukukunun sorumluluğuna ilişkin ilkeleri ile bağlı olmadığı gibi ceza mahkemesinin beraat kararı ile de bağlı değildir. Ayrıca ceza mahkemesinin mahkumiyete ilişkin kararı haksız fiil failinin kusurunun ve zararın belirlenmesinde hukuk hâkimini bağlamayacaktır. Bununla birlikte ceza mahkemesinin hukuka aykırılığın varlığına ve fiilin sabit olduğuna ilişkin kararı hukuk hâkimini bağlar.” hükmü amirdir. Bu hükümden de anlaşıldığı üzere hukuk mahkemesi hâkimi zararı belirlemede ve kusur konusunda bağımsızdır. Her ne kadar beraat kararı ile bağlı olmasa da mahkûmiyet kararı ile bağlı olduğu Yargıtay’ın içtihatlarınca sabittir.

Sonuç olarak, hukuk mahkemesi hâkimi, ceza mahkemesi kararı ile yukarıda açıklandığı üzere bağlı değildir. Bunların yanı sıra, zarar gören ceza davasını bir ön sorun olarak ileri sürüp, bunun sonucunun beklenmesini talep edemez.

Keza, zarar gören ceza davasında tazminat talep etmiş ve ceza mahkemesi tazminat ödenmesine veya talebin reddine karar verişse, bu karar kesin hüküm teşkil ettiğinden ayrıca hukuk mahkemesine tazminat davası açamaz. Zarar gören, ceza mahkemesinden tazminatı kişisel dava veya müdahale yolu ile isteyebilir.

Son olarak, ceza mahkemesi kararında zarar açısından da bir kısım varsa, bu açıdan da karar tazminat davasına baka hâkimi bağlamaz.



[1] Oğuzman, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s: 550

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *